12 Ekim 2008 Pazar

Kaktüs

Hikayemizdeki kaktüs, çölde uzun yıllardır birkaç kaktüsle beraber yaşıyordu. Kökleri toprağın derinliklerine iniyordu. Çok nadiren yağmur yağarsa bulduğu her damla suyu bünyesinde topluyor, aylarca süren kavurucu sıcaklık altında hücrelerindeki bu suyu kullanıyordu. Başka bitkilerin bu koşullar altında hayatını sürdürmesi mümkün olmuyordu. Yoğun bir yağmur yağdığında başka bazı otlar toprak üzerinde yeşerse de 1 hafta içinde ölüp gidiyorlardı.



Bazen bir kervan geçer ve yanlarında mola verirlerdi. Eğer kervanın suyu bitmişse, dikenli yapraklarını koparır ve sıkarak suyunu bir şişede toplayıp içerlerdi. Bu tür durumlarda su eksilmesine karşılık daha büyük bir güçle topraktan su bulma girişiminde bulunur ve hayatını böylece devam ettirirdi.



Fakat son zamanlarda garip olaylar olmaya başlamıştı. Eskisinden daha fazla yağmur yağıyor ve toprakta çok daha fazla su toplanıyordu. Kökleri ise eski huyunu devam ettirdiği için vücudundaki yapraklarda daha fazla su birikmeye başlamıştı. Hatta biriken su miktarı hızla artmaya başlayınca bir yaprağının çürümeye başladığını hissetti. Eğer böyle giderse başka yapraklarını da kaybedecekti.



Üstelik daha önce yeşerip bir haftada ölen otlar son yıllarda daha fazla hayat bulmaya başlamışlar, hepsi olmasa da birkaçı hayatını sürdürmeyi başarmıştı. Etrafında yeni arkadaşların oluşması güzeldi fakat artan su miktarıyla birlikte sancıları da artmaya başlamıştı.



Değişim olduğunu hissediyor ama yine eski ortamına döneceğini düşündüğü için köklerini derinliklerden çekemiyordu. Çekerse, eski ortama dönüş olduğu anda kendisi de su kaybından ölebilirdi. Bu riski alamazdı. Ama bir türlü yağmurların sıklığında düşüş de olmuyor aksine zaman ilerledikçe, bir yılda yağmur yağan gün sayısı artıyordu. Daha önce çok nadiren gördüğü böceklerde de çoğalma olmuştu. Daha önce hiç görmediği böcek tipleri ortaya çıkmaya başlamıştı.



Bir gece tam uyumak üzereyken acıyla uyandı. Hiç tanımadığı bir böcek bir yaprağını ısırıyor ve afiyetle yiyordu. Çığlık atmaya başladı. Bunu duyan diğer bitkiler uyandı ve 'kes sesini, ne bağırıyorsun uyuyoruz' dediler. Sabaha kadar sancılı ve işkence veren süreç devam etti. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte böcek karnını doyurmuş yuvasına yönelmişti. Gözlerinden dökülen yaşlar bir yaprağının daha kopup yere düşmesini engelleyemedi.



Öğleye doğru mola veren bir kervanın konuşmalarını dikkatle dinlemeye başladı. 100-150 kilometre ötedeki bir barajdan söz ediyorlardı. Bir dağın önüne set çekilmiş ve kocaman bir göl oluşmuştu. Durumu o zaman anladı. Coğrafyadaki yapı değişmişti. Yağmurların sebebi bu barajdı. Yağmur yağmaya devam edecek ve eski günler hiç gelmeyecekti. Bunu anladığı anda yapraklarına su gönderen köklerini çekmeye çalıştı, onlara emirler gönderdi, 'fazla su göndermeyin' dedi ama nafile. Kökler çok derindeydiler ve duymuyorlardı.



Çok zaman geçmedi ve bir sabah diğer bitkiler uyandıklarında kaktüsün ölüsüyle karşılaştılar ve çok geçmeden diğer birkaç kaktüs de ölmüştü.

Hiç yorum yok: