7 Ekim 2008 Salı

Nasıl at çalınır?

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal iken, pire berber iken, ben dedemin beşiğini tıngır, mıngır sallar iken...

Günlerden bir gün Arabistan`nın çöllerinde komşu iki Emir var imiş. İkisi de birbirinden zengin ve de varlıklı imişler. Sınırsız paraları, birbirinden güzel cariyeleri, atları, sarayları, yatları varmış. Her şeyleri varmış ama, Emirlerden birinin öyle güzel, öyle güzel bir atı varmış ki..., diğeri kıskançlığından nerdeyse çatlayacakmış.

Kıskanç Emir, araya aracılar koymuş, at için petrol kuyuları, paralar, üstüne üstlük cariyelerin en güzellerini teklif etmiş..., ama boşuna.

At sahibi emir bir türlü razı gelip atı vermemiş.

Emir, günlerden bir gün o güzelim atı ile çöller üzerinde gezintiye çıkmış. At hem çok hızlıymış, hem de kumlar üzerinde o kadar güzel adımlar atıyormuş ki seyrine doyum olmuyormuş. Güneşte pırıl pırıl parlayan simsiyah tüyleri, kendi rüzgarı ile sağa sola savrulan yelesi, bir başka güzelmiş.

Derken, Emir`in gözüne ileride bir şey takılmış. Sürmüş atını gördüğünün üzerine. Bakmış, bir de ne görsün? Yerde susuzluktan kıvranan bir adam. Sahip... su... su...! diye yalvarıyormuş. Hemen inmiş atından. Terkisinden su kırbasını çıkartmış, tam adama su verecek. Birden yerdeki adam canlanıvermiş, fırlamış atın üstüne. Sıyırmış maşlahını yukarı, çıkmış öteki Emirin yüzü ortaya ve bağırmış:

Ya, Emir...! At öyle alınmazsa böyle alınır !

Yerde kalan emir hayli üzgün ve de çökmüş, arkasından seslenmiş:

Atımın gittiğine üzülmüyorum.Bir daha benden su isteyenlere su veremeyeceğime üzülüyorum...!

Gökten üç elma düşmüş. Üçü de ümidini ve sevgisini hiç yitirmeyip yardım elini hala uzatabilenlerin başına.

Hiç yorum yok: