Avcının biri bir tuzak kurar ve bir serçeyi yakalar. Serçe tam bu sırada dile gelerek avcıya der ki:
- Ey avcı.. Sen bunca zaman koyunlar, sığırlar yedin, bunlarla doymadın da benim birkaç gramlık etimle mi doyacaksın? Beni bırak, karşılığında sana faydalı 3 öğüt vereyim. bu 3 öğütten birini avucunda, birini şu karşıki damın üzerinde, birini de ağaçta söyleyeceğim. Avcı kabul etti ve serçe ilk öğüdü verdi:
- Kim söylerse söylesin, olmayacak şeye inanma. Avcı ikinci öğüdü dinlemek için serçeyi bırakır. Serçe dama konar ve 2. öğüdü söyler.
- Geçmiş gitmiş şeyler için gamlanma. Fırsatı kaçırsan bile üzülme. İçinde bulunduğun vaktin değerini bil. Pişmanlıkla vakit geçirme. Sonra ilave eder:
- Ey avcı, benim karnımda 100 gramlık paha biçilmez bir inci vardı. Seni de senden sonrakileri de ihya ederdi. Avcı:
- Ah! Ne yaptım ben neden salıverdim ki? diye dövünmeye başlayınca, serçe:
- Yahu, ne diye bağırıp çağırıyorsun. Ben sana `geçmiş şeyler için gamlanma, olmayacak şeye, kim söylerse söylesin inanma` diye öğüt vermedim mi? Ben kendim 30 gram gelmem ki nasıl olurda karnımda 100 gramlık inci bulunsun.
Avcının aklı başına gelir, kendisiyle alay eden zeki kuşa:
- Peki 3. güzel öğüdün neymiş onu da söyle git.
Serçe duvardan atlar, karşısındaki ağaca konarak alaylı bir dille:
- Allah için iki öğüdümü tuttun da üçüncüsünü mü tutacaksın ? Boşver vaktimi alma, diyerek gökyüzüne kanat çırpar ve gözden kaybolur.
6 Ekim 2008 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder